Devlet Bahçeli'nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "İsrail tehdidinden" bahsettiği Meclis açılış töreninde DEM Partililerin elini sıkması yeni bir sürecin işareti olarak yorumlandı.
Cumhurbaşkanı'nın Sırbistan dönüşü verdiği röportajda Bahçeli'nin hamlesi için söylediği şu sözler de tartışmanın ciddiye alınması gerektiğini gösteriyor:
"Ortada net ve kararlı bir biçimde uzatılan bir el var. Biz Sayın Bahçeli'nin ortaya koyduğu tavrı ülkemizin demokrasi mücadelesi için olumlu ve anlamlı buluyoruz. Sayın Bahçeli, Türkiye'nin siyasi yapısında uzlaşma ve diyalog çağrısının önemine burada bir vurgu yapıyor. Dolayısıyla Sayın Bahçeli'nin bu attığı adım, bir kenara konulamaz... Temennimiz odur ki bundan sonraki süreçte de bu adımları atanların sayısı çoğalsın. Bu adımları atanların sayısı çoğaldıkça da inşallah yeni Anayasa konusunda toplumsal mutabakatın tabanını genişletebiliriz."
Şimdi herkes "Yeniden bir çözüm süreci mi başlıyor" diye soruyor.
Peki ilki niçin sonuca ulaşamamıştı?
Olana biteni gün gün takip ettim, yazdım, özet geçebilirim...
PKK silah bırakıp sınır dışına çıkmaya başladığında dönemim DEM'i tek bir destek eylemi yapmıyor dahası milliyetçi kamuoyunu tahrik edecek şovlara süreci sabote etmeye soyunuyordu.
Çünkü ilk kez böylesine bir sürece dahil olamayan malum üçüncü tarafların "Büyük düşünün. Suriye'nin kuzeyinde size devlet kuruyoruz, Türkiye'deki birkaç demokratik reform gözünü boyamasın" teklifine ikna olmuşlardı.
Erdoğan'ı deviremediler. O da ABD tarafından Suriye'nin kuzeyinde PKK'ya "vadedilmiş topraklara" Türk askerini yerleştirdi.
Geldiğimiz noktada ABD'nin bölgede kalıp kalmayacağı meçhul. Bu yüzden PKK/ YPG de kendine yeni sahip arayışında olduğunu gizlemiyor. Geçen de yazdım, Kremlin Sözcüsü Lavrov "ABD bölgeden çekiliyor diye herkesle görüşüyorlar. Bize de geldiler. Yüz vermedik" mealinde açıklamalar yaptı.
Bu durumda Suriye'nin kuzeyinde PKK devletine giderken evdeki bulgurdan da olan DEM'in önünde çok da bir alternatif kalmadığını söyleyebiliriz.
Ne var ki köprünün altından akan sular ilk Çözüm Süreci'ne ölümüne karşı olan MHP'yi bile daha makul bir konuma sürüklerken DEM, takıldığı çerçöpten sıyrılıp akamıyor.
Dün de Diyarbakır'da kamuoyunu tahrik edecek bir eylem düzenleyip polisle çatıştılar, adeta Bahçeli'nin uzattığı eli havada bırakmak için çırpındılar.
***
KÖFTECİ YUSUF, ZAFER SARHOŞLUĞUNA KAPILMASIN
Köfteci Yusuf'ün ürünlerinde domuz eti olduğuna dair iddialar T24 isimli bir internet sitesinde yer alınca kamuoyunda büyük bir tepki oluştu. Tarım Bakanlığı'nın denetim raporu da açıklanınca firmanın normalde dolup taşan şubeleri sinek avlamaya başladı.
Herkes artık Köfteci Yusuf markasının bittiğini, bu darbenin ardından toparlanmasının imkansız olduğunu söylüyordu.
Ancak olayın gündeme gelmesinin üzerinden birkaç gün bile geçmeden hava tersine dönmüşe benziyor.
İlk günlerde Köfteci Yusuf'un boş kalan şubelerinden fotoğraflar paylaşan vatandaşlar şimdi destek için köfte yemeye gidenlerin görüntülerini geçiyorlar.
Dün Köfteci Yusuf'un sahibi Yusuf Akkaş'ın yayınladığı konuşmasını dinledim.
Kendisine naçizene tavsiyem daha sakin olması. Halkımızın hakkaniyetine dua edip, kerameti kendinde aramaması.
Zira adalet terazi çok hassas olan Anadolular zor durumlar karşında nezaketini, mütevazılığını koruyan insanlara sahip çıkarlar. Haklılığın sarhoşluğuyla kendini kaybedeni sevmezler.
***
ELLERİM KIRILSAYDI DA O NOBELİ ALMASAYDIM!
Alfred Nobel dinamit ve diğer güçlü patlayıcıları icat eden İsveçli bir kimyager, mühendis ve sanayiciydi.
İcatlarından pişmanlık duymuş olmalı ki, iyi anılmak için adına bir dernek kurdu. Bu dernek de "insanlığa hizmet edenleri ödüllendirmek" adına Nobel ödülleri dağıtmaya başladı. Mirasın lanetinden midir bilinmez Nobel'i alanlar arasında "bin pişman" olanlar da var. Yapay zekanın tehlikelerini gerekçe gösterip 'Hayatımı adadığım bu teknolojiden pişmanlık duyuyorum' diyerek Google'dan geçen sene istifa eden ve bu yıl yapay zekaya katkısı nedeniyle Nobel'e layık görülen Prof. Geoffrey Hinton gibi. Bu arada Hinton'un ne anlatmaya çalıştığının farkındayız değil mi?